Düşündüklerimiz Epigenetik Hafızamızı Oluşturur
Güncelleme tarihi: 21 Oca
Nurhayat Kayar- Biyoloji Öğretmeni, Muzaffer Çil Anadolu Lisesi
Modern tanımıyla epigenetik, genomun farklı hücre tiplerinde farklı bir şekilde işlev görmesini sağlayan DNA dizisinin ötesinde var olan bilgi katmanı olarak tanımlanır. Bazıları bunu daha özlü bir şekilde ifade etti: epigenetik gen düzenlemesi için süslü bir kelimedir[1].
O halde DNA için hem kalıtsal bilgiyi taşıyan hem de bu bilginin işlenmesine aracılık eden bir molekül olduğunu söylemek mümkündür. Belki de bu bilginin işlenmesi akıl-ruh-beden üçlüsündeki ilişkinin temel noktasını oluşturmaktadır. Yumurta ve spermin döllenmesiyle bir araya gelen biyolojik bilginin ruhun engin kaynaklarına açılması için başlayan yolculukta zigotun karşılaşacağı çevresel etmenler epigenetik bir yolculuğu başlatacaktır. Bu yolculukta biyolojik bilgi bu etmenlerden ne kadar erken etkilenirse bilginin işlenebilirliği değişecektir. Anne karnında başlayan düşüncenin yolculuğu ile yeni bir bireyin yaşam serüveni şekillenecektir. Burada kişi kendi farkındalığı oluşana kadar maruz kaldığı etkiyi sonrasında yeniden dönüştürme şansına da sahiptir. O halde düşündüklerimiz epigenetiğik hafızamızın oluşmasında anahtar etken olacaktır. Annenin ve babanın eylemleri bu hafızayı şekillendirmeye başladığında zigotun yaşamla kuracağı bağın da değişime uğradığı yapılan çalışmalarla desteklenmektedir. Ruhun sahip olduğu kaynakları yeniden hatırlamak için bireyin yaşayacağı her farkındalık DNA üzerindeki bilgi işleme süreci üzerinde etkilidir. Sonrasında dönüştürmeye yetkili olduğumuzda akıl-ruh-beden üçlüsündeki dengenin yeniden kurulması yeni bilgi işleme mekanizlamaları tarafından sağlanabilir. O halde düşünce sistemimizi yenilediğimizde ruhumuzu travmatik olaylardan dönüştürdüğümüzde yeniden bir epigenetik hafıza kodlaması yapabiliriz. Bu da çevresel etmenlerin iyi anlaşılması ve kendimizle yapacağımız çalışmalarla mümkündür. Anne karnında oluşmaya başlayan kök inanç sistemimizi yaşadığımız farkındalıklarla yenilemeye çalıştığımızda bizi etkileyen olumsuz davranış kalıplarımızı yeniden kurgulayabiliriz. Beyin olumsuz kalıpları öğrenmişse algı ve davranışlarımız da buna uyum gösterecektir.Olumsuz inançlarımız bizi yönettiğinde ise ruhsal anlamda ve dolayısıyla bedensel anlamda bir iyi oluş halinden bahsedemeyeceğimiz açıktır. Öyleyse bir farkındalık kazanan birey olumsuz kök inançlarını tesbit edip değişime aday olduğunda bilgi işleme mekanizmaları da onun iyi oluş hali için işlemeye başlayacaktır. Epigenetik bu noktada gen ifadesinin düşünce sisteminden ne kadar etkilendiğini yeni çalışmalarla göstermektedir. Düşünce sisteminin evrimleşme sürecinin epigenetik mekanizmalar üzerinde etkisi kanımca biyoloji, sosyoloji,psikoloji gibi bilim dallarını daha da yakınlaştıracak gibi görünmektedir.

Şekil 1: Çevresel etmenler ve epigenetik ilişkisi[4].
Pek çok sosyal bilimci, yeni bir sosyal bilim kurmak için epigenetik ile uğraşmaktadır. Bu noktada ideal olarak işbirliklerini de içeren bir girişim olan "biyososyal" terimine odaklanılmıştır. Bu odaklanma biyososyal ayrıca fon sağlayan kurumlar arasında da popüler hale geldi sosyal ve doğa bilimciler arasında. Biyososyal tanımı bir kitapta da verildi ve bir grup sosyal bilimci tarafından düzenlendi. Bu yeni biyososyal yaklaşım hem sosyobiyolojinin hem de kültürel inşacılığın indirgemeciliğine meydan okur hem de biyoloji ve sosyolojinin entegrasyonunu savunur[1].
İnsan genom projesine ek olarak normal dokuların modifikasyonuyla oluşan epigenetik mekanizmaların da haritalandırılması çalışması da ön görülen projeler arasındadır. Bu harita hastalıklar için referans olarak kullanılabilecektir[2].Ayrıca bugün yapılan bazı çalışmalarda epigenetiğin halk arasında gündem olması da araştırılmaktadır. Bu araştırmalar biyolojik temellerin ötesindeki savaş,soykırım,kölelik gibi sosyal olayların dahi yeniden yorumlanmaya ihtiyaç hissetmesine bağlı olarak gelişmektedir[3].
Buradanda anlaşılacağı üzere belki de epigenetik biyolojik temellerin üzerine sosyal,psikolojik ,tarihsel gibi bilim alanları verilerinin işlenmesine olanak tanıyacaktır. Epigenetik üzerinde çalışıldıkça toplumsal olarak değişimi mümkün kılmaya aday verilerin elde edileceği açık gözükmektedir. Bu veriler arttıkça değişecek düşünce biçimi sayesinde gen ifadesinin değişmesi epigenetik hafızanın dönüşmesine olanak sağlayacaktır.Ve halk arasında gündem olacak bu veriler sayesinde aile düşünce sistemleri yapısal olarak bu durumdan etkileneceğinden insanların birey olma yönündeki adımları değişim yaşayacaktır. Her ne kadar bu değişimlerin yaşanması için çok fazla sayıda bilimsel çalışmaya ihtiyaç olacağı bilinse de inanç sistemlerimizdeki küçük olumlu değişimler bile düşündüklerimiz haline gelecektir. Bu yolla aslında kalıtım bilgisinin üzerine kurulan epigenetik değişimlerin ne kadar etkili süreçleri yöneteceği daha iyi anlaşılmış olacaktır. Elbette çevresel etmenler düşünüldüğünde mekanizmanın karışıklığı iyice açığa çıkmaktadır. Bu çevresel etmenlerin çok farklı bilim dalları tarafından bilgi işleme mekanizmaları üzerine etkisinin araştırılması gerekmektedir.
Referanslar
Nerlich, B., Stelmach, A., & Ennis, C. (2020). How to do things with epigenetics: An investigation into the use of metaphors to promote alternative approaches to health and social science, and their implications for interdisciplinary collaboration. Social Science Information, 59(1), 59–92. https://doi.org/10.1177/0539018419887110
Weinhold B. (2006). Epigenetics: the science of change. Environmental health perspectives, 114(3), A160–A167. https://doi.org/10.1289/ehp.114-a160
Dubois, M., Louvel, S., Le Goff, A., Guaspare, C., & Allard, P. (2019). Epigenetics in the public sphere: interdisciplinary perspectives. Environmental epigenetics, 5(4), dvz019. https://doi.org/10.1093/eep/dvz019
Kanherkar, R. R., Bhatia-Dey, N., & Csoka, A. B. (2014). Epigenetics across the human lifespan. Frontiers in cell and developmental biology, 2, 49. https://doi.org/10.3389/fcell.2014.00049