top of page
beyaz logo.png

Endokrin Bozucu Kimyasallar - Bisfenol A

Güncelleme tarihi: 6 Ağu 2019


 

Seda İpek, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi-Eczacı

 

İnsan vücudunda; hücre, doku ve organların düzenli olarak çalışmasını sağlayan iki sistemden biri olan endokrin (iç kısım) sistem iç salgı sistemi ya da hormonal sistem olarak da bilinmektedir. Endokrin sistemin bilgi taşıyıcıları “hormon” adı verilen moleküllerdir. Bu moleküller iç salgı bezlerinden kana verilir ve daha sonra etki edecekleri hedef dokulara kan yolu ile taşınmaktadır. Bu nedenle endokrin sistemdeki yanıtlar daha geç ortaya çıkmaktadır ancak daha uzun sürmektedir. İç salgı bezlerinden sentezlenen hormonlar herhangi bir özel salgı kanalı olmadan doğrudan kana salıverildiği için endokrin sistem “iç salgı sistemi” olarak adlandırılmıştır. Ayrıca bu sistemin dış salgı bezleri dediğimiz “ekzokrin bezler”den (ter bezi, gözyaşı bezi, tükürük bezi vb.) farkı da özel bir salgı kanalının olmaması ile alakalıdır. İç salgı bezlerinden kan dolaşımına salgılanan ve kan dolaşımı aracılığıyla taşınan hormonlar, hedef hücrelere ulaştıklarında “reseptör” adı verilen kendilerine özgü moleküllere anahtar-kilit uyumu gibi bağlanırlar ve meydana gelen hormon reseptör etkileşimi ile hücre içinde bir dizi biyokimyasal olay başlayarak “ikinci haberciler” olarak adlandırılan moleküller oluşur. Böylece hedef dokuda kan şekerinin yükseltilmesi, böbreklerden Na+ geri emilmesi, tiroid hormon salgısının artırılması gibi uygun yanıtlar ortaya çıkar.


Endokrin sistem; hipofiz, tiroid, paratiroid, adrenal (böbrek üstü) bezleri, pankreas ile erkekte testis ve kadında overler olmak üzere gonadlar adı altında farklı endokrin bezlerden oluşur. Vücuttaki endokrin bezlerin büyük bir bölümü hipofiz bezinden salgılanan hormonlar tarafından kontrol edilir.


Resim 1:Endokrin sistem ve endokrin bezler

Endokrin Bozucular, endokrin sistemin gelişimini ve fonksiyonunu değiştiren, gelecekteki nesillerde de endokrin sistemin çalışmasını değiştirerek birçok sağlık sorunlarına neden olan, dışarıdan alınan maddelerdir. Bu maddeler ilk olarak 1962 yılında Rachel Carson’un “Silent Spring” adlı kitabında yer alan kimyasal maddelerin kuşlar üzerindeki zararlı etkileriyle ilgili yapılan incelemelerin yayınlanması ile gündeme gelmiştir. Sullivan ve Barlow adlı araştırmacılar 1970’li yıllarda çevredeki kimyasal maddelerin fötüs ve insanlar üzerindeki zararlı etkilerini bildirmişlerdir. Çevredeki kimyasal maddelerin tıbbi açıdan endokrin sistem üzerine etkisini vurgulayan araştırmacı ise 1993 yılında Colborn olmuştur. Bu kimyasal maddelerin insanlar üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili gözlem ve yapılan yayınlar artmaya başlayınca konu 14 Mart 1997’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Toplantısında “endokrin bozucular” olarak ele alınmıştır. Başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeinin hükümeti komiteler kurarak, endokrin bozucu kimyasallarla ilgili araştırmalar yapmaya başlamış ve olası stratejiler geliştirmişlerdir. Türkiye için ise endokrin bouzucu kimyasallar son yıllarda gündeme gelmeye başlamışıtır.


Endokrin bozucu kimyasallar endüstriyel üretim sonucu çevreye atılabilecekleri gibi, çevrede doğal olarak da bulunabilmektedir. Bu maddeler vücuda alındıklarında ortaya çıkan zararlı etkilerini hormonu taklit ederek, hormonu inhibe ederek ya da hormonal sinyale verilen doku yanıtını değiştirerek gösterirler. Yemek paketleri, işlenmiş materyaller, medikal ürünler ve kişisel bakım ürünleri gibi birçok üründe kullanılan endokrin bozucu kimyasallar bilim dünyasının da her geçen gün dikkatini çekmektedir.


Bir Endokrin Bozucu Kimyasal Olan Bisfenol A (BPA)


Bisfenol A 1940’lardan beri kullanılan ve genelde plastikleri sertleştirme amacıyla plastik materyallere eklenen; 2,2-bis-(4-hidroksifenil)-propan kimyasal yapısına sahip sentetik, organik bir bileşiktir.


Resim 2: Bisfenol A’nın kimyasal yapısı

Bisfenol A dünyada yaygın olarak polikarbonat plastiklerin (%70) ve epoksi reçinelerin (%25) üretiminde kullanılmaktadır. Polikarbonat plastikler biberonlar, su şişeleri gibi plastik maddelerin üretiminde kullanılırken; epoksi reçineler ise deniz ürünleri, sebzeler, bira, alkolsüz içecekler, süt tozu gibi gıda ve içeceklerin ambalajlanmasında kullanılan metal kutuların iç yüzeyinin kaplanmasında; sıvıların bulunduğu depolama kaplari ile gıda taşıma kaplarının yapılmasında kullanılmaktadır.


Bisfenol A kullanıldığı ürünlerden çevreye sızabilmekte ve kronik maruziyet yaratabilmektedir. Örneğin hayatımıza kolaylık sağlayan konservelerin üretiminde sıklıkla kullanılan Bisfenol A maruziyeti migrasyon yani gıda maddesi ile ambalaj metaryali arasındaki etkileşim ile meydana gelen kütle transferi sayesinde gerçekleşmektedir. Migrasyon sayesinde Bisfenol A’nın vücuda alımı gerçekleşerek insan serum ve idrar gibi biyolojik örneklerde Bisfenol A’ya rastlanıldığı bildirilmektedir. Epoksi reçinelerin ve polikarbonat plastiklerin üretiminde kullanılan Bisfenol A molekülleri bu maddelere ester bağları ile bağlanmaktadır. Bu bağların hidroliz olması sonucunda Bisfenol A moleküllerinin sızması söz konusu olmaktadır. Sıcaklık, pH, ısı gibi çevresel faktörler de bağların hidrolizini etkilemektedir. Örneğin; sıcaklık artışı ile epoksi reçinelerden Bisfenol A salınımının arttığı ispat edilmiştir. Pastörizasyon işlemi sırasında besinlerin konulduğu, epoksi reçine kullanılmış teneke kutuların ısısı 100ºC’ye çıkmaktadır. Bu sıcaklık artışına bağlı olarak Bisfenol A moleküllerinin epoksi reçine polimerlerinden 18 kat daha hızlı bir şekilde salındığı ortaya konulmuştur.


Yapılan araştırmalar Bisfenol A maruziyetinin sadece yiyecek kaynaklı olmadığını göstermektedir. Doğadaki su kaynakları, hava, toz, termal kağıt ve diğer kağıt ürünleri, dental malzemeler ve diğer tıbbi cihazların uygulanmasıyla da maruziyet gerçekleşmektedir. Örneğin; atmosferde tespit edilen Bisfenol A’nın evsel ve elektrik atıklarının yakılması ve sprey boyalardan kaynaklı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca evlerin iç mekanlarında bulunan epoksi kaynaklı zemin malzemeleri, yapıştırıcılar, boyalar, elektronik malzemeler gibi birçok üründe kullanımı sonucunda BPA bu ürünlerden evdeki ortamlara salınabilmektedir.

Birçok araştırmacı Bisfenol A’nın muhtemel tehlikeli etkilerini araştırmıştır. Özellikle Bisfenol A molekülünün diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, nörodavranış bozuklukları, tekrarlayan düşükler, polikistik over sendromu, üreme bozuklukları ve kanser ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.


Yapılan çalışmalar ksenoöstrojenlerin ve östrojenin neden olduğu DNA hasarının östrojen reseptörlerine bağlı olduğunu göstermiştir. Yapılan bir in vitro çalışmada östradiolün insan periferal lenfositlerinde kromozomal sapmalar üzerindeki etkisini göstermiştir. Bisfenol A ise östrojen benzeri aktivite göstererek östrojenik endokrin bozucu kimyasal olarak düşünülmektedir. Böylece Bisfenol A molekülleri östrojen reseptörlerine bağlanarak meme kanseri riskini artırmaktadır.


Bisfenol A’ nın düşük doz maruziyeti, bile insülin duyarlılığını artıran, anti-aterosklerotik etkileri olduğu düşünülen adinopektin hormonunun adipoz dokulardan salınımını inhibe etmektedir. Maruziyet sonucunda diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları gibi önemli kronik hastalıklar ortaya çıkmaktadır.


Yüksek seviyelerde Bisfenol A maruziyeti yaşayan kadınlarda, tekrarlayan düşükler ve prematüre bebek doğumları ortaya çıkmaktadır. Ayrıca menapoz sonrası kadınlarda Bisfenol A maruziyeti inflamasyonu ve oksidatif stresi artırmaktadır. Bunun sonucunda da birey diğer hastalıklara da daha yatkın bir hale gelir. Erkeklerde ise meni kalitesinin bozulmasına ve spermlerde DNA hasarına yol açmaktadır.


Doğum öncesinde yaşanacak maruziyet sonucunda ise özellikle kız çocuklarında 2 yaşında ortaya çıkan saldırganlık tutumları ve hiperaktivite problemlerinin ortaya çıkabildiği, yapılan çalışmalarla desteklenmiştir.


Sonuç olarak günümüzde de devam eden araştırmalar Bisfenol A molekülünün insan sağlığı üzerine olan zararlı etkilerine dikkat çekmektedir. Bunun sonucunda birçok yasal sağlık otoritesi Bisfenol A molekülünün kullanımına kısıtlama getirmiştir. Ancak yapılan bu kısıtlamalar endüstriyi yeni alternatifler aramaya teşvik etmiştir. Bu yüzden Bisfenol A molekülü yerine alternatif olarak kullanılabilecek Bisfenol S, Bisfenol F, Bisfenol AF gibi yeni bisfenol analoglarının üretimde yer alması gündeme gelmiştir. Her ne kadar üretilen plastik içerikli materyallerin ve diğer birçok malzemelerin üzerinde “BPA içermez” yazısı yer alsa da kullanılan diğer bisfenol analoglarının canlılar üzerindeki potansiyel zararlı etkilerinin ayrıntılı olarak çalışılması gerekmektedir. Yasal sağlık otoriteleri tarafından da bu analogların kullanım limitlerinin belirlenmesi ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesine ihtiyaç vadır.





Kaynakçalar:

  1. Rubin, B. S. (2011). Bisphenol A: an endocrine disruptor with widespread exposure and multiple effects. The Journal of steroid biochemistry and molecular biology, 127(1-2), 27-34.

  2. Aghajanpour-Mir, S. M., Zabihi, E., Akhavan-Niaki, H., Keyhani, E., Bagherizadeh, I., Biglari, S., & Behjati, F. (2016). The genotoxic and cytotoxic effects of bisphenol-a (BPA) in MCF-7 cell line and amniocytes. International journal of molecular and cellular medicine, 5(1), 19.

  3. Buket, E. R., & SARIMEHMETOĞLU, B. (2011). Gıdalarda bisfenol A varlığının değerlendirilmesi. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 82(1), 69-74.

  4. Ayazgök, B., & Küçükkilinç, T. T. (2017). Düşük Doz Bisfenol A'nın Büyük Etkileri. FABAD Journal of Pharmaceutical Sciences, 42(2), 139.

  5. Çetinkaya, S. (2009). Endokrin çevre bozucular ve ergenlik üzerine etkileri. Dicle Tıp Dergisi, 36(1), 59-66.

  6. BALCI, A., ERKEKOĞLU, P., & KOÇER-GÜMÜŞEL, B. (2014). Endokrin bozucu kimyasallar ve obezite arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi-I: ftalatlar ve Bisfenol A. Turkiye Klinikleri Journal of Pharmacy Sciences, 3(1), 1-16.

  7. Yeşilkaya, E. (2008). Endokrin Bozucular. Journal of Current Pediatrics/Guncel Pediatri, 6(2).

  8. Aydın, S. (2000). İnsan anatomisi ve fizyolojisi. Anadolu Universitesi.

  9. Sayhan, O.Z., (2015). Eczacılar için fizyoloji. İstanbul Tıp Kitabevi

500 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page