İnsanları Ölü Olduklarına İnandıran Bozukluk: Cotard Sendromu
Cansu Erdem - Ege Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
1880 yılında, Fransız nörolog Jules Cotard, kendisinin bir beyne, sinirlere, damarlara, iç organlara sahip olmadığını ve sadece kemik ve deriden oluştuğunu söyleyen bir hasta ile karşılaşır. Bu durum ilgisini çeker çünkü hasta aynı zamanda, yemek yemeye ihtiyacı olmadığını, sonsuza dek yaşayabileceğini ve hatta sonsuza dek yemek yemeden yaşayacağını söylemektedir. Daha sonradan "Madam X" şeklinde adlandırılan 43 yaşındaki bu kadının sahip olduğu ender nöropsikolojik bozukluk, hakkında çalışmalar yapan ve vakayı aydınlatan Jules Cotard sayesinde Cotard Sendromu olarak bilim dünyasına girmiştir. Madam X ise sendroma bağlı çektiği sıkıntılar ve açlık yüzünden hayatını kaybetmiştir.
Cotard Sendromu, bir diğer adıyla “Yürüyen Ölü Sendromu” insanların çoktan öldüklerine, çürüyüp kokuştuklarına, vücutlarındaki kan ve organların yok olduğuna ve hatta kendilerinin hayatta hiç var olmadıklarına inandıkları ender bir bilişsel ve nihilistik (nihilizm: hiççilik) bir bozukluktur. 1880’lerde sinirbilimci Jules Cotard, Le délire des négations (olumsuzlama deliryumu) (deliryum: bilinçte bulanıklık) adını verdiği nöropsikolojik bir bozukluk tanımladı. Bu bozukluk dâhilinde seyreden vakalarda: hafif bir tipik vaka umutsuzluk ve hastada kendine yönelik bir nefret hâli ile karakterize iken ağır bir tipik vaka, yoğun olumsuzlama sanrıları ve kronik psikiyatrik depresyon ile karakterizedir.
Tanı ve Bulgular
Cotard Sendromuna ait belirtilerin en başında olumsuzlama deliryumu gelmektedir. Bu koşulda kişi, kendi varlığını inkâr edip, vücudundaki organların aslında var olmadığını iddia eder. Sendrom 3 evrede seyreder: İlk evre olan filizlenme evresinde kişi depresyon halindedir ve evhamlı bir vaziyet sergiler. Çiçeklenme evresi adı verilen ikinci evrede, olumsuzlama deliryumu yoğun bir biçimde yaşanır ve kişi sendromun oldukça yoğun seyreden bir aşamasını deneyimler. En son gelişen ve kronik ismini alan evrede ise kişi yaşadığı kronik depresyona bağlı olarak çeşitli sanrılara maruz kalır.
Olumsuzlama deliryumuna maruz kalan kişi, sendromun ilk evrelerinde dış dünyaya ait izleniminin büyük bir çoğunluğunu yitirir. Dış dünya ile olan bağlantısını ve anlamlandırma yetisini kaybeder. Sendromun ilerleyen safhalarında ise kişi, olumsuzlama deliryumuna bağlı deneyimlediği görsel ve bazen işitsel halüsinasyonlar sebebiyle dış dünya ile ilgili yanlış izlenimler edinmeye başlar. Cotard Sendromu'nda yaşananlar, şizofreni bozukluğundaki psikoz (kişinin kendini kaybedip, konuşma ve idrak gibi bilişsel işlevlerini yitirmesi durumu) ile ilişkilendirilmektedir. Çünkü sendroma karakterize olan olumsuzlama ve sanrılar, şizofrenik bozukluğa sahip kişilerde de gözlenmektedir. Yine de Cotard Sendromu'nun şizofreni ile kıyaslanmasında etkili olan faktör, kişinin yoğun bir şekilde halüsinasyonlara maruz kalması değil, daha çok, olumsuzlama deliryumunu şizofreniden muzdarip kişilerle benzer yoğunlukta deneyimlemesidir.
Cotard Sendromu'nda Tekrarlayan Postiktal Depresyon (2005) isimli makalede, 14 yaşındaki bir çocuğun epilepsi nöbetinden hemen sonraki dönemde (postiktal dönem) deneyimlediği Cotard Sendromu'na ait olumsuzlama deliryumu açıklanmıştır. Makaleye göre, çocuğun gösterdiği davranışlar; henüz bir çocuk olmasına rağmen sürekli ölümden bahsetmesi, kronik üzüntü sergilemesi, oyun oynarken azalan fiziksel aktivitesinin fark edilmesi, toplumdan soyutlanma çabası ve biyolojik fonksiyonlarında bozukluk ile tanımlanmıştır. Benzer şekilde çocuğun epilepsi nöbetleri sırasında da (kendisi ve ağaçlar da dahil olmak üzere) herkesin ve her şeyin ölü olduğunu söylemesi, kendini ölü bir beden olan tanımlaması ve birkaç saat içerisinde tüm dünyanın yok olacağından bahsetmesi dikkat çekmiştir.
Nedenleri
Cotard Sendromu'na sebep olan faktörler hâlâ kesin anlamda aydınlatılamamasına karşılık, sendromu tetikleyen ve sendroma ait belirtilerin artışını/azalışını etkileyen bazı faktörlere rastlanmıştır. Bazı bilim insanlarına göre sendromun sebebi, sanrısal anlamda gerçekleşen yanlış kişileştirme sorunu. Yani bir insanın, diğer insanları kişisel anlamda değerlendirebilme mekanizmasında meydana gelen bazı aksaklıklar sonucu sendromun tetiklendiği ve bu aksaklıklar sonucu meydana gelen Capgras Sendromu ile Cotard Sendromu'nun, beyinde oluşan anomaliler bakımından benzer olabileceği düşünülmektedir. Capgras Sendromu'na sahip kişilerde, yakınlarının veya tanıdıkları insanların gerçekte kendileri olmadığı, onların yerine taklitçilerinin geçtiği algısı mevcuttur. Sendrom paranoyak şizofrenide, migren krizleri veya beyin hasarından sonra ve demansta (bunama) gözlenebilmektedir. Burada, beyinde yüzleri tanımada görevli olan fusiform gyrus bölgesinde gerçekleşen bir anomali söz konusudur ve yüzleri tanıyamama belirtileri ile karakterize olan prosopagnozi ile ilişkilendirilmektedir. Aynı zamanda beynin belli bölgelerinde meydana gelen nöral bağlantı kopuklukları ve bazı duygusal bağlantıların kodlandığı bölgelerde rastlanan bazı anomaliler sonucunda da oluşabilmektedir ve Cotard Sendromu ile benzerliği bu noktada tartışılmaktadır. Nöral bağlantılarda meydana gelen bozukluk, hastada gerçekdışı bir algı oluşturmaktadır.
Sendrom aynı zamanda hastanın bir ilaca (asiklovir) ve onun öncü (prekürsör) molekülüne (valasiklovir) karşı oluşturduğu olumsuz bir fizyolojik yanıtın sonucunda da gözlenebilmektedir. Sendrom belitilerinin ortaya çıkması, asiklovirin ana metaboliti olan yoğun konsantrasyonlu bir molekülün varlığı ile ilişkilendirilmiştir. 35 yaşında başarısız bir böbrek nakli ameliyatı geçiren bir kadın, ameliyattan sonra hemodiyaliz tedavisi görmek ve valasiklovir içerikli ilaçlar kullanmak zorunda kalmıştır. Diyaliz ve valasiklovir tedavisinin ilk gününde hastanın dinlenememiş hissettiği rapor edilmiştir. Tedavinin 3. gününde, hastanın yorgun hissettiği, kendi vücuduna yabancılık duyduğu, anksiyete (kaygı bozukluğu) geliştirdiği, görsel ve işitsel olarak halüsinasyonlar yaşadığı rapor edilmiştir. 4. günün sabahında hasta diyaliz için geldiğinde, zorlukla yürüyebildiği ve tamamen dehşet içerisinde olduğu kaydedilmiştir. Tedaviye ara verildiği dönemde hasta, ölü olduğunu zannettiğinden ve bunun oldukça tuhaf bir deneyim olduğundan bahsetmiştir. Valasiklovir tedavisi kesildikten sonra hastada herhangi bir nöropsikolojik belirti gözlenmemiştir. Yine de Cotard Sendromu'na valasiklovir tedavisinin etkileri araştırılmaya devam edilmektedir.
Tedavi
Cotard Sendromunun tedavisi günümüzde farmakolojik anlamda antipsikotik ve antidepresan ilaçlar tarafından sağlanmaktadır. Ancak elektro konvülsif tedavi şeklinin, farmakolojik tedaviden daha etkili olduğu anlaşılmıştır. Elektro konvülsif tedavide amaç, beyne şok vererek belirli psikolojik bozuklukları ve depresyonunu tedavi etmektir. Yine de bu tedavi şeklinin etik niteliği tartışmalı olduğundan, Cotard Sendromu'nun tedavisi için yapılan çalışmalar sürdürülmektedir.
Kaynakçalar
1. What is Truth? And What is 'Walking-Dead' Syndrome?, Erişim Adresi: https://www.nature.com/scitable/blog/the-artful-brain/what_is_truth/
2. Cotard delusion, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Cotard_delusion
3. Death delusion, Erişim Adresi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2151143/
4. Capgras delusion, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Capgras_delusion
5. A Case Report of Cotard’s Syndrome, Erişim Adresi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2695744/