Modern Tıp ve Foucault
Nagehan Uzuner - İstanbul Bilgi Üniversitesi, İletişim Bilimleri Doktora Programı
1926-1984 yılları arasında yaşayan Fransız filozof, tarihçi, psikolog ve sosyolog Michel Foucault, dünyanın geçmişe nazaran bugün çok daha iyi olduğu ile ilgili varsayımlarımızı sorgular. Eserlerinde cinsellik ve akıl hastalığı ve modern tıbbın doğuşunda genel olarak kabul gören çağdaş ve modern ilerlemeyi görmediğini dile getirir. Kariyerini normatif sistemleri eleştirmeye adayan Foucault özne denen şeyin nasıl kurulduğunu tartışır ve öznenin kuruluşunda yer alan söylemleri kurcalar.
Modern Tıp
Foucault’ya göre cinsellik doğal bir güdü olmaktan ve türün devamlılığından daha çok modern tıpla birlikte ortaya çıkan yeni iktidarın bir düzenidir. Foucault bu yeni düzenin içinde öznenin en öznel boyutunu cinsellik aracılığıyla anlayabileceğimizi savunur. [1] Bu sebeple modern tıp tarafından tanımlanan sağlık kavramlarını, normal ve patolojik arasındaki çelişkileri tüm açıklığıyla değerlendirmekte fayda vardır. Hastalıkların Antik Yunan’dan günümüze toplumun işlediği bir suça karşı bir ceza olarak geldiği inanışından modern tıbbın doğuşuna doğru bir okuma yapmak gerekir. Tıbbın gelişimini incelemek için Foucault'nun Kliniğin Doğuşu adlı kitabına başvurulabilir. Tıbbi gelişmelerin modernizm ile tıp deneyimini tamamen değiştirdiği ortadadır. Tıp, hukuk, eğitim vb. pek çok alan modernizm tarafından yeniden karakterize edilerek nesnel hale gelir. Tıptaki değişiklikler, yeni bir normallik biçimi olarak yaşam ve ölüm kavramlarına da ışık tutar. 20. yüzyılda tamamen normalden sapan patoloji kavramı nedir? Dünyadaki tüm disiplinlerde olduğu gibi tıp ve patolojideki gelişmeler de Rönesans ile başlar. 16. yüzyılda anatomi alanındaki çalışmalar, 17. yüzyılda basit mikroskopların geliştirilmesi, 18. yüzyılda yapılan otopsi çalışmalarının ardından Batılı bilim insanları patolojiyi 19. yüzyılda ayrı bir disiplin olarak ortaya koyarlar. Modern tıbbın doğuşu 18. yüzyılın sonlarına rastlar. [2] Bu gelişme, daha önce tedavi edilemeyen pek çok hastalığa aranan pratik tedaviler bakımından çok önemlidir. Aynı zamanda tıbbın kendi varlığını ve nesnelerini tasarlama şeklini de etkilemektedir. Foucault'ya göre, bu dönemde bilimsel deneyimlere dönüşen tıp, yeni bir tarafsızlık kazanmaktadır. Mevcut sağlık ve tıp algımız da bu noktadan itibaren değişmeye başlar. Hastalık ve sağlık arasındaki ilişki daha keskin bir şekilde ifade edilir. Kant, aydınlanmayı bilim tarihi yardımıyla tanımlarken, Kant'ın sorgulanması da bizi geçmişten ayıran şeyi ifade eder. [3] Bizi gelişmelerin bir parçası haline getiren bu bakış açısı, tarih ile bugün arasında ayrım yapmamızı sağlayan bir aydınlanmadır. Çünkü tıp tarihi mevcut bilginin çoğuyla ilgilenmez, özellikle yaşam ve ölüm arasındaki süreçle ilgilenir. Özetle modern tıbbın asıl odak noktası da bizzat ölüm ve yaşam arasındadır.
Patoloji
Patolojiye geçişi ayrıntılı olarak açıklamak için önce nozolojiyi tanımlamak gerekir. Nozoloji, hastalıkları sınıflandıran bilimdir. Dahası nesnel ve bilimsel bir söylemle, hastalıkların bilgisi ve sınıflandırılmasına odaklanan bir tıp bilimi olarak kendini ortaya koyar. Amacı hastalık hakkında kesin bir bilgiye sahip olmak ve hastanın kişisel tanımını azaltarak öznel bilgiyi nesnel bir bilgi haline getirmektir. Böylece tıbbi bilginin ontolojisi de değişir. Patoloji ise hastanın kendisini nitel olarak daha iyi bir işleve bağlayan bir deneyimidir (Raffnsøe, 2003). Hastalıkların keşfi evrensel ve tek tip olmadığından, bireylerin hastalık tanımları da daha önemli bir bilgi haline gelir. Bununla birlikte, patolojinin iletişim, psikoloji ve sosyolojinin kesiştiği noktada durduğu görülür. Oxford sözlüğüne göre, patoloji acı çekmek ve hastalık anlamında kullanılan Yunanca pathos sözcüğünden gelir. Aynı sözlüğe göre patoloji, hastalıkların nedenleri ve etkileri bilimi, özellikle de teşhis veya adli tıp amaçlı vücut dokusu örneklerinin laboratuvar ortamında incelemesiyle ilgilenen tıp dalı olarak tanımlanır. Ayrıca zihinsel, sosyal veya dilsel anormallik ve bir arıza olarak tıbbi anlamından bağımsız veya bazen de bağımlı bir anlamı da vardır. [4] Fonksiyonel başarısızlık olarak tanımlanan patoloji fizyoloji ile birlikte değerlendirilir. Vücut, iç ve dış organların bütünsel fonksiyonu ile sistematik olarak çalışır ve fonksiyon bütünlüğü düzenli olduğunda patolojik olan vuku bulmaz.
Yıllar içinde neyin normal neyin anormal olduğu konusunda çeşitli yaklaşımlar ortaya atılır. Comte, epistemolojik prosedürlerin sonucu olarak bilimsel objektifliği takip eder. Durkheim anormal formların analizini yapar, sosyal işlev bozukluğu ve teratoloji kavramlarıyla ilgilenir. Böylece anormalin en genel tanımı bizi patolojiye götürür. Sosyal patoloji, Foucault'nun çalışma alanındaki konularda özellikle 18. yüzyılın sonunda disiplin toplumunun temel bir bileşeni olarak ortaya çıkar. [5] Foucault, 1974 ve 1975'te Collège de France'da verdiği derslerinde Canguilhem'e minnettar olduğunu dile getirir. [6] Böylece normalliğin bilimsel olarak yeniden kavramsallaştırılmasıyla patolojik ve anormal olan, psikoloji ve sosyolojide varlıklarını sürdürür. Nozolojiye göre normallik değiştirilemez ve göreceli değildir. Modern tıp, normu, gelişime entegre olma sürecinde ortak bir değer olarak görür.
Düzgüsellik (Normatiflik)
Düzgüsellik, eylemlerimizi, hislerimizi ve kararlarımızı haklı çıkarma ihtiyacında var olur. Gerekli koşulları belirleme olasılığını gerektirir. Belirli normlar, bir şeyin anlamı ve içeriği olduğunda geçerlidir. Normatif felsefe araçları, sosyal bilimler ve hukuk gibi ideal, standart veya modelle ilgili normal veya doğru bir şey yapmanın bir yolu olarak kabul edilen farklı akademik disiplinlerde özel anlamlara sahiptir. Normatif ifadeler olayların nasıl olması gerektiğini iddia eder. Bu ifadeler hangi şeylerin iyi ya da kötü, hangi eylemlerin doğru ya da yanlış olduğunu belirler. Normatif, felsefede genel olarak kullanılan anlam ile aynıdır, ancak sosyolojik bağlamda kültürel normlarla da ilişkili olabilir. Normatif teori dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi amaçlamaktadır. Liberalizm, Marksizm, yapısalcılık, gerçekçilik, idealizm gibi birçok önemli ideolojinin bu bağlamda tartışıldığını görürüz. Normatif kavramı, bir konuma göre ne yapılması gerektiğini açıklamak için kullanılır. Temelde normatif bir değer üzerinden verilen ceza sürecinin amacı, suçu başka bir değer pozisyonundan düşürebilir. Adalet sisteminin varlığının amacı, bireyleri yanlış mahkumiyetlerin ahlaki zararlarından korumak olabilir. Ancak biz burada ne tür normlarla ilgileniyoruz? Burada sözü edilen normlar, modern tıbbın gelişim tarihinde sağlık bakımı yapanların, ebelerin, kırık- çıkıkçıların ve tüm diğer şifacıların, ellerindeki gücün alınmasıyla ortaya çıkanlardır. Hastalık, hasta ve doktor arasındaki ilişkinin kesişen kümesidir. Doktor-hasta ilişkisinin sürekliliği hastalık hali boyunca hastanın rızasına veya modern tıbbın belirlediği psikiyatrik cetvele bağlı olarak tıp doktorlarının onayına bağlıdır.
İlk rasyonalist bilim adamı ve modern düşüncenin kurucusu olan Bacon, hayatı anlamanın ve doğayı ele geçirmenin tek yolunun bilim olduğunu ve bilginin insanın elindeki en büyük güç olduğunu savunur. Özellikle, tıbbın yüzyıllar boyunca çok da fazla ilerleme kaydetmediğini vurgulayan Bacon tıptaki mevcut çalışmaların kendinin tekrarı ve benzeri olduğunu eleştirmektedir. Tıbba büyük buluşlardan ziyade küçük keşiflerin katkıda bulunduğunu ekler. Bacon'ın tıbba bakış açısını yalnızca ondan alacağımız faydada gördüğü ortadadır. [7] Tıbbı yöneten ve insani amaçlar için sömüren gerçek güç, tıpta edinilen bilginin kendisidir. Foucault modern tıbbın delilik hakkını bireyin elinden aldığını ileri sürer. [8] Modern tıbbın doğuşuyla birlikte birey ailesi ve ona bakım verenlerden uzaklaştırılarak hastanelerde ve kliniklerde kimyasal ilaçlarla kontrol altına alınmaya çalışılır. Foucault, modern tıbbın ortaya çıkışıyla deliliğin Rönesans döneminden farklı olarak olumsuz bir şekilde yönetildiğini şiddetle eleştirir. Çünkü modern tıpta akıl hastalığının patolojik sınırı iktidar sınırlarına paralel olarak yeniden düzenlenir. Patolojik sınırlar, modern tıp tarafından koyulan yeni kurallara uygun olarak belirlenir. Dahası, modern tıpta birey mutlaka cinsel yönelim sınıflarından birine girmeye de zorlanır. Foucault, tıbbın modernizmle daha insancıl olduğu görüşüne ısrarla karşı çıkar. Artık hasta yoktur, sadece tanı yani patolojik olan vardır. Tıp doktorlarının sorumluluk alması için patolojik olanla karşılaşması gerekir. Bu durum, bireyi patolojik olan bedeninin iyileştirilmesi çabasında doktorun işvereni yerine konumlandırmaktan başka bir şey değildir.
Foucault'nun tıp sosyolojisi ve felsefesine en önemli katkısı geriye dönüp tarih boyu daha üstün olan şeyleri yapmanın birçok yolunu bulmuş olmamızı görmeyi teşvik eden bakış şeklidir. Tarih sadece iyi fikirlerin depolandığı şeydir ve onu el değmemiş bir şekilde tutmak yerine bizi onun içini deşmeye yönlendirir. Birey, öznel deneyimle hiçbir normatif sisteme bağlı olmadan kendi iradesiyle yaşayan olarak yorumlanır ancak cinsellik, 18. yüzyılda modern tıbbın normatif sistemleri tarafından da sınırlandırılır. Normatif sistemlerin belirlediği kurallara uymaya çalışan birey cinsel kimliğini bu kurallara uyarlamak zorunda kalır. Olağanüstü davranışlar için başka bir sınıflandırma yoktur. Patolojik üzerine belirli bir kuvvet uygulamak normatif sistemlerin, yani gücün işgalidir. Foucault gücü, sahip olunabilecek bir emtia olarak tanımlar ve zamanı geldiğinde güç başkasına transfer edilebilir. Kuralları ve yasakları nedeniyle güç olumsuz bir yerdedir. [9] Aydınlanma Diyalektiğinde vurgulandığı gibi, şeylerin ancak egemen oldukları ölçüde bilinebilecekleri bir bilim rejimidir.[10]
Scheurich ve McKenzie, Foucault tarafından arkeoloji ve şecere olarak kullanılan iki yöntemin analizini tarihteki anlatım uygulamalarına ve iktidar yapısına dayanarak analiz ederler. Foucault'nun arkeoloji yöntemi özellikle diğer yapısalcı ve semiyolog çağdaşlardan farklı bir anlama sahiptir. Foucault’nun söylemi, dildekiler ve dil dışında olanlar gibi oldukça kapsamlı iki temel şeyden oluşur. Dilde olanlar retoriği içerirken, dil dışındakiler ise kişiler, okullar, aileler, hastane ve ordu gibi normatif sistemlerin mimari ve mekansal ilişkilerinden oluşur. [11] Burada bahsedilen söylem de, dilde olanla dilin dışındakilerin -anlatı olmayanların- kesişiminde ortaya çıkar. Akıl hastalığı ile ilgili bir söylem analizi, tarihi tıbbi kayıtları incelerken bir yandan da hastane ve kliniklerin mimari yapılarını da bütüncül ve çok katmanlı bir şekilde inceleyerek yapılabilir. Bu arkeolojik araştırma biçiminin Kant'a paralel olarak tanımlanması sadece tarihsel kalıntıları incelemekle ilgili değildir. Bu, belirli bir düşünce biçimini zorlayan tüm kurallar dizisinin tarihsel olarak değerlendirmesidir. Nietzsce'nin tanımıyla şecerede, tam olarak başlangıç noktasını şu anda belirlemek ve bu noktadan sistematik olarak lineer bir şekilde geriye dönmek önemlidir. Oysa Foucault her türlü evrenselliği reddeder ve tarihe lineer bir biçimde bakılamayacağını ileri sürer, çünkü normatif olmayanlardan yola çıkarak düşünme yollarını yeniden üretir. [12]
Modern tıbbın belirlediği yeni sınırlar, güç ve erdem arasındaki ilişkilerin kurulduğu yeni bir aralığı işaret eder. Çünkü bedeni hakkındaki kararı bireyden alan patoloji, bireyi de biyopolitik bir güç ilişkisine iter. Tek tanrılı dinlerin beden üzerindeki sessizlik tutumuna rağmen, modern tıbbın doğumuyla beden, bir meta haline gelir.
Normal ve patolojik arasındaki bu ayrım, sağlık çalışanlarının hastaya ve hastalığı gözlemleyene bağlı kalınmasına yol açar. Tıbbi bir terminoloji olan ağrı, tıpla ilgili bir kavram değildir. Ağrı, ona maruz kalan kişiyle ilgilidir ve ağrının kendisi ağrıya maruz kalmaya aittir. Modern tıbbın bir uzantısı olan patoloji, hasta ve tıp doktoru arasında kurduğu ilişkide, hem tıp doktorundan hem de hastadan süreci yönetebilmek adına ortak bir norma uymalarını bekler. Özetle, Foucault bize beden ve modern tıp arasındaki ilişkinin sınırlarını yeniden düşünmemiz için fırsat verir.
Referanslar
1) Foucault, M. (2007). Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
2) Foucault, M. (2002). The birth of the clinic. Routledge.
3) Foucault, M. (2013). Kant on enlightenment and revolution. InFoucault's new
domains (pp. 18-26). Routledge.
4) Lexico Oxford Dictionary, Erişim tarihi: 19 Haziran 2020,
https://en.oxforddictionaries.com/definition/pathology
5) Gane, M. (2003). French social theory. Sage.
6) Foucault, M., Ewald, F., Fontana, A., Marchetti, V., & Salomoni, A. (1999). Les
Anormaux Cours au Collège de France.
7) Bacon, F., & Montagu, B. (1857). The Works of Francis Bacon(Vol. 1). Parry &
McMillan.
8) Raffnsøe, S. (2003). Pathology, normativity, and human existence in Foucault ́ s The
Birth of the Clinic and Canguilhem ́ s The Normal and the Pathological. In Conference in
Normativity and Pathology, Center for Subjectivity Research, Copenhagen.
9) Foucault, M. (1982). The subject and power. Critical inquiry, 8(4), 777-795.
10) Bağce, H. E. (Ed.). (2006). Frankfurt okulu. Doğu Batı Yayınları.
11) Foucault, M. (2001). Espace, savoir et pouvoir. Dits et écrits, 2, 1976-1988.
12) Demir, Ö. & Yıldırım, A. (2018). Beden, Tıp ve Felsefe. İstanbul: Nota Bene.