Travmalar, Epigenetik ve “Zeytin Ağacı” Dizisi
Tuğçe Gül Yeşilyayla - Moleküler Biyoloji ve Genetik, Fen-Edebiyat Fakültesi, Uludağ Üniversitesi
İnsanlığın varoluşundan bu yana maruz kalınan, beynin dile getiremediği olumsuz, ağır, yıkıcı duygu ve düşüncelerin etkisini travma olarak adlandırabilmekteyiz. Bir diğer deyişle travmalar; beynin maruz kaldığı ağır olaylara veya düşüncelere sessiz kalarak direnmesidir. Doğumdan sonra anne ile bağımız kesilip dünyayla bağlantı kurduğumuz her an beynimiz, genlerimiz ve hücrelerimiz tehlike hissettiği her durumda değişikliğe uğramakta ve tehlike geçse bile travmatik etkisini ölünceye kadar içinde taşımaktadır. Ancak etkisi sadece insanda kalmayıp gelecek jenerasyona da bu travmatik deneyimlerini aktarabilmektedir [1].
Son zamanlarda Netflix platformunda yayınlanan “Zeytin Ağacı” dizisiyle de gündemimize giren kuşaklar arası travma aktarımı konusu, insanlara travmalarımız genetik midir, genetik ve spiritüalizm arasında bir ilişki var mıdır sorularını da beraberinde getirmiştir. Yayınlandığı günden itibaren tartışmaların odak konusu olmuş bu dizi, insanların kendi aile dizimini bulma, travmalarının genetik mirasçısına ulaşıp iyileşme gibi gayeleri gerçekleştirmek isteyen bir güruhun meselesi haline gelmiştir. Dizi karakterlerinden Zaman Bey’in uyguladığı bilimsel uygulamaların (!) temel mantığı olan epigenetik bilimine değinmeden önce post-travmatik stres bozukluğu (PTSB) nedir, vücudumuzu ve beynimizi nasıl etkiler sorularını cevaplayıp daha sonra kuşaklar arası travma aktarımı konusuna değinebiliriz.
Post-Travmatik Stres Bozukluğu
PTSB Tanı ve İstatistik Kılavuzunun 5.sürümüne (Diagnostic and Statistical Manual, Fifth Edition (DSM-5)) göre 4 kriterden oluşmak zorundadır. Bunlardan ilki tekrar deneyimlenebilir oluşu, ikincisi travma ile ilgili uyarımlardan kaçınma, üçüncüsü travma ile ilgili negatif biliş ve tutumlar, en sonuncusu ise semptom ve belirtilerin (uykusuzluk, sinirlilik, çalkantı, bilinç bulanıklığı, sosyal çekilme, heyecan hali ve sinirlilik) hiper-uyarılması (hyperarousal)’dır. Kılavuzdan da anlaşıldığı üzere PTSB travma ile ilişkilidir ve diğer psikolojik rahatsızlıkları da tetikleyebilen en önemli etkendir. Çevresel faktörlerin gelişimine katkı sağlayan PTSB’nin kalıtılabilirliği ise ikiz çalışmalarda %30-%70 arasında olduğu tahmin edilmektedir [2]. PTSB biyolojisinde hem olumsuz çevre koşulları hem de stres cevapları/reaksiyonları patolojik bir rol oynamaktadır. PTSB biyolojisi temelinde nöroendokrin bileşenler, nörokimyasal faktörler ve özel beyin devreleri yer almaktadır. Aynı zamanda birkaç beyin yolakları da Hipotalamik-Hipofiz-Adrenal (HHA) aksisi aktivitesini düzenlemektedir. HHA aksisi memelilerde stres cevap sistemini koordine eder. HHA aksisinin nöroendokrin bileşenleri kortizon, kortikotropin-salıverici hormon (CRH) ve adrenokorikotropin hormonu (ACTH) olarak bilinmekte ve bu hormonlar organizma davranışında ve stres yönetiminde kilit rol oynamaktadır. PTSB’ye sahip bireylerin HHA sisteminde anormal fonksiyon görülmektedir. PTSB’de merkezi endokrin faktörler ise anormal kortizol ve tiroid hormonlarıdır. Hipotalamik-hipofiz-tiroid aksisi de travma ile beraber anormal bir şekilde çalışmakta, kortizolün ise direkt olarak stres hormonu olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Bunlara ek olarak PTSB akut kriz anında hipokampus ve prefrontal korteks aktiviteyi engellerken buna karşılık amigdala ve aminerjik beyin sapı nöronları stimüle etmektedir. Hipokampüs ve amigdala krizde ortaya çıkan duygusal ve bilişsel yanıt mekanizmalarını iletmekle mükelleftir. Ayrıca Vietnam gazilerinde yapılan bir çalışmada PTSB’ye sahip gazilerin normale göre hipokampus bölgesi daha küçük olarak raporlanmıştır. PTSB’nin nörokimyasal faktörlerine bakıldığında temel elemanların katekolaminler, serotonin, bazı amino asit ve peptidler olduğu görülmektedir. Katekolaminler tirozinden türemiş olan dopamin ve norepinefrin moleküllerini kapsamaktadır ve PTSB krizi anında salgısı çok fazla artmaktadır [3].
Epigenetik ve Travma
Epigenetik DNA dizisinde herhangi bir değişim olmadan metilasyon, asetilasyon ve fosforilasyon gibi yollarla genin fonksiyonunun değiştirilmesidir. Bu epigenetik mekanizmalardan en bilineni ise DNA metilasyondur. DNA metilasyonunu metil grubunun DNA da spesifik bölgelere bağlanması olarak tanımlayabiliriz. DNA metilasyonu sayesinde gen maskelenerek ekspresyonu engellenecektir. Çeşitli çevresel faktörlerin varlığında gen ifadesini değiştirebilen bu modifikasyonlar nesiller arası da aktarılabilmektedir [4,5]. PTSB ve travma arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamıştır. Literatürde boylamsal çalışmaların (longitudinal studies) azlığı, metodolojik heterojenite, doku tipi, metilasyonun gerçekleştiği travma tipi ve gelişim aşamasının etkisi gibi önemli dezavantajlardan dolayı çalışmalar tam anlaşılamamıştır [2].
Jenerasyonlar arası DNA metilasyon değişimleri iki sınıfa ayrılabilir. İlk sınıf anne hamile iken gerçekleşen travmaları ve epigenetik değişimleri kapsamakta. İkinci sınıf ise hamilelikten önce annenin yaşadığı travmaları içermektedir. İkinci durumdaki aktarım için annenin DNA dizisinde metilasyon değişimi zorunlu iken hamilelik durumunda yavruda gerçekleşecek değişim için annede herhangi bir değişim zorunlu değildir. Ancak kuşaklar arası genomik geçiş yoğunluğu ve mekanizmalar çeşitli çalışma tiplerinde farklılık gösterebilir. Bu durumda bu konuda kesin bir yorum yapabilmek için yeni gelecek çalışmalara ihtiyacımız vardır [2]. Farklı bir yorum getirmek gerekirse travma yaşayan bireyler bir sonraki nesle bunu aktaracaktır diye kesin bir kaide bulunmamaktadır. Ancak gelecek neslin yavrularda, stres hormonu olarak bilinen kortizol seviyelerinde, psikolojik sorunlara yatkınlıkta ve çeşitli ilişkilerde bağlılık gibi konularda etkisi olduğu söylenebilir. Literatürdeki kuşaklar arası travma geçişi ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında Nazi Soykırımı, Vietnam Savaşı gazileri, zorunlu göç gibi ağır etkileri olan toplumsal olaylarla yapılan araştırmalar olduğu görülmektedir. Bu çalışmalarda anlamlı veriler elde edilse de toplumsal olaylar dışındaki çocukluk travmalarının bir sonraki jenerasyona nasıl aktarıldığı konusu açıklığa kavuşamamıştır [6,7,8].
Zeytin ağacı dizisi ve kuşaklar arası travma aktarımı konusuna geri dönmek gerekirse senaryo, epigenetik ve travma temeline dayandırılarak yazılmaya çalışılmıştır. Dizide bir cerrahın el titremesinin nedeninin büyük teyzesinin yaşadığı bir travma olduğu, bir başka karakterin sağlıksız bağlanma duygusunun yine anneannesinin yaşadığı bir travmanın etkisinden kaynaklandığı gösterilmekte. Hatta Sevgi adında kanser hastası bir başka kadının da hastalığının sebebinin yine bir önceki nesilden aktarılan travmalar olduğu görülmektedir. Zaman Bey olarak adlandırılan ve sözde bilim yapan bir başka karakter de köken aile açılımı olarak tabir ettiği bir terapi (!) yöntemi uygulamaktadır. Dizide köken aile açılımı terapisinde kişiler ulvi bir hisle, eskiye ait hiçbir bilgi anlatılmadan geçmişteki travmalarını tekrar deneyimleyip fantastik bir aydınlanma yaşamakta ve kanser gibi ciddi hastalıkları bile bu seanslar sayesinde yenebilmektedir. Ancak aile dizimi olarak bilinen bu yöntem bir terapi yöntemi değildir ve bilimsel hiçbir kanıt sunmamaktadır. Yukarıda da anlatıldığı gibi bilimsel çeşitli çalışmalardaki travmaların epigenetik olarak aktarılabileceği bilgisi gerçek ve yadsınamaz. Ancak hastalıklarımızı, bozuk ilişkilerimizi, dizideki seans sırasında oluşturulan fantastik dünya ile çözemeyeceğimiz daha gerçektir. Son olarak dizinin bilimden çok ırak olduğunu belirtmekte ve “aile dizimi terapisi aldım, iyileştim.” gibi sözler söyleyen insanların yaşadığı durumu “plasebo etkisi”, “kendini gerçekleştiren kehanet” gibi bilimsel terimlerle adlandırabilmekteyiz. Mark Wolynn’nin yazmış olduğu ve kalıtsal aile travmalarını bilimsel olarak anlatan “Seninle Başlamadı” kitabı dizi için temel taş olarak gösterilmiş ancak dizide kitabın bilimselliğinden çok uzaklaşılmıştır.
Referanslar:
Sotgiu, I. 82008). "Mormont C. Similarities and differences between traumatic and emotional memories: Review and directions for future research". J Psychol Interdiscip Appl. 142(5):449–70. DOI: 10.3200/JRLP.142.5.449-470
Youssef, N.A. Lockwood, L. Su, S. Hao, G. Rutten, B.P.F. (2018). "The effects of trauma, with or without PTSD, on the transgenerational DNA methylation alterations in human offsprings". Brain Sci.8(5). doi:10.3390/brainsci8050083
Sherin, J.E. Nemeroff, C.B. (2011). "Post-traumatic stress disorder: The neurobiological impact of psychological trauma". Dialogues Clin Neurosci. 13(3):263–78. 10.31887/DCNS.2011.13.2/jsherin
Kellermann, N.P.F. (2013). "Epigenetic transmission of holocaust trauma: Can nightmares be inherited?". Isr J Psychiatry Relat Sci. 50(1):33–9.
Bielawski, T. Misiak, B. Moustafa, A. Frydecka, D. (2019). "Epigenetic mechanisms, trauma, and psychopathology: Targeting chromatin remodeling complexes". Rev Neurosci. 30(6):595–604. doi.org/10.1515/revneuro-2018-0055
Ozturk, E. Sar, V. (2013). "The “apparently normal” family: A contemporary agent of transgenerational trauma and dissociation. Trauma Dissociation a Cross-Cultural Perspect Not Just a North Am Phenom". Journal of Trauma Practice. ISSN: 2922:287–304. DOI: 10.1300/J189v04n03_06
Burchert, S. Stammel, . Knaevelsrud, C. (2017) "Transgenerational trauma in a post-conflict setting: Effects on offspring PTSS/PTSD and offspring vulnerability in Cambodian families". Psychiatry Res [Internet].254:151–7. doi.org/10.1016/j.psychres.2017.04.033
Braga, L.L. Mello, M.F. Fiks, J.P. (2012). "Transgenerational transmission of trauma and resilience: a qualitative study with Brazilian offspring of Holocaust survivors". BMC Psychiatry. 12.134